Bu şehirden uzaktayken özlüyorum ve Kahramanmaraşlı olduğum için övünüyor, sorduklarında gururla Kahramanmaraşlıyım diyorum.

Kabul, Kahramanmaraş sınırları içinde doğup-büyümek bir farklılıktır, övünülecek çok değerleri var. Birçok konuda kimseye nasip olmayacak bir tarafı var bu şehrin. Evet, dışarıdayken buram buram kokuyor insanın burnundan, havasını, tozunu, toprağını, köylerini, yollarını özlüyorsun. Belki buradan doğup büyümektendir ama tahmin ediyorum Kahramanmaraş’ta doğmasaydım yine böyle düşünürdüm, şu anda bazen keşke Ankaralı olsam, orada doğsaydım dediğim gibi. Mutlaka her kentin farklı bir güzelliği vardır ama Kahramanmaraş bir başka, hele de gurbette hasret çekiyorsan.

İşte buraya kadar her şey çok güzel, özlemek güzel, hatırlamak güzel, anarken bu toprakları gülümsemek güzel, övünmek güzel, insanların sana bazen hayranlıkla bakması güzel…

Ancak işte bu güzellikler özellikle kent merkezine girdikten sonra, yavaş yavaş, yerini siteme, hüzne, buradayken bile bir özleme bırakıyor. Önce henüz gelişememiş kent görüntüsü hüzne boğuyor insanı sonra yavaş yavaş yolları, kaldırımları, caddeleri, mahalleleri bir bir üzerine geliyor. Trafik canavarı sürücülerinden, kuralları umursamayan yayalarına, anlaşmazlığa, ilgisizliğe, duyarsızlığa, gamsızlığa, bana ne ki tavrına, hadi canım sen de umursamazlığına, sahipsizliğe vs vs.

Sonra sanki sahipsiz kalmış bir şehir çıkıyor, kos koca yarım kalmış muhteşem bir tablo gibi. Neresine el değse tarih kokan, yüz yıllar öncesinden miras kalan eserler, güzel ama umursamaz insanlar, bir bilinmeze doğru ya da fasit bir dairenin içinde sıkışmış kalmış, bir topluluktan çok bir amaçsız kitle çıkıyor insanın karşısına. Kabahati başkasından arayan bir zihniyet, ilk fırsatta rakibini ezmeye çalışan aynı toplumun ya da farklı toplumum insanları…

Sanki gelişmeye kapanmış, ilerlememeye and içmiş bir düşünce dünyası ve bunun için mümkün olduğu kadar bir araya gelmemeye yemin etmiş beyinler…

Onca değeri, onca hazinesi, onca muhteşem güzellikleri, onca kaynakları, onca imkânları varken bunu kullanmayan-kullanamayan-kullanmak istemeyen bir şehir…

Şöyle; esnafı, iş adamı, siyasetçisi, kentlisi, köylüsü, öğrencisi, öğretmenİ, işçisi, patronu kentin ihtiyacı olduğunca, kentin bir sorunu olduğunda bir araya gelse, toplansa tek ruh, tek ses, tek çığlık olsa…

Yıkılsa şu köhne düşünceler, yıkılsa şu gece kondu görüntüleri, yıkılsa şu birlik olamama, bir noktada duramama beceriksizliği…

Bir şeye sahip olamıyoruz, kentimize sahip çıkamıyoruz, insanımıza sahip çıkamıyoruz…

Dert yanıyoruz bir birimizden, olsun ‘herkes yahşi ben yaman, herkes buğday ben saman’ diyemiyoruz…

Patron işçisine hasım, işçi patronuna düşman…

Siyasetçisi vatandaşına uzak, halkı siyasetçisine kindar…

Eğitim seviyesi içler acısı, içler acısı Ankara’dan bir türlü gelmeyen çare, merhem, deva…

Sahi ne oldu, bizim havaalanı, ne oldu bizim hızlı tren projesi, bizim bir bakan hayali, bizim ilk sıralarda yer alacak üniversite ümidi vs vs vs…

Öyle ya, var işte bir alan birkaç uçak inip kalkıyor, geçecek ya taaa öteden hızlı tren, var ya bizim de Grup Başkan Vekilimiz dur unuttum ben sizin bakanınızım diyen Başbakanımız, var ya ikinci bir üniversite isteğimiz vs vs vs…

Temel sorun nedir derseniz naçizane tespitim: Birlik olamamak, ortak bir paydada tüm gücümüzle konuya yüklenememek, gerçekten Kahramanmaraş’ı sevmemek, insanımızı sevmemek…

Çare nedir derseniz naçizane önerim: Birlik olmak, şehri sevmek, insanlarımızı sevmek…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.