Aldım yine kalemimi elime sessizce, usluca, burun deliklerimin acısını hissede ede, kalbime sığdıramadığım o kadar çok haksızlıkların ve üzüntülerin ağırlığıyla bükülüyorum.

Ruhumun incindiğini, kalbimin hakikaten kan ağladığını, yutkunurken boğazımda düğümlenen çaresizliği hissediyorum…

İyi ki kalemim var, dertlerimi, içime attıklarımı istediğim kadar haykıra biliyorum..

Uygur kızıyım ben, Uygur da kimdir diye mırıldamanızı duyar gibiyim..

Toprağı olan ama adı olmayan Vatanın sahibiyim ben.

Dağları var ama heybetini kaybetmiş;

Çiçekleri var ama rengini kaybetmiş;

Kuşları var ama özgürlüğünü kaybetmiş;

Suları var ama kana boyanmış;

Yıldızları var ama hüzün yaşlarından dolayı parlayamamış;

Ayı var ama şahit olduğu masum canların kanlarını görmeye dayanamadığından aydınlığa değil karanlığa bürünmüş;

Güneşi var ama her doğduğunda yapılan vahşiyetin biraz daha arttığını gördüğünden hep batmaya sevdalanmış;

Uzun uzun yolları var ama sonu hep bir çukurla bitermiş; İnsanları var ama yüzünden hep korku ve çaresizlik okunurmuş..

Evet, bilinmeyen yetim kalan Uygur evladıyım ben!

O masum ve çok geride kalmış yıllarımı hatırlıyorum..

Etrafımdaki olaylara anlam veremezdim. İnsanlara yapılan haksızlıklar, sürekli gerçekleşen ırki ayrımcılık ve aşağılamaları…

Bütün bunları o küçücük vicdanım kaldıramazdı. Başımı alıp gidesim gelirdi uzaklara, özgürce nefes alabileceğim bir yer arar dururdum…

O günlere de kavuştum sonunda. Çok şey öğrendim.

Öz benliğimi, geçmişimi, ecdatlarımı, geldiğim topraklarda neler olup bittiğini, kafamı hep kurcalayan binlerce sorunun cevabını öğrendim.

Sonra öğrendiğim tüm güzellikleri gururla, sabırsızlıkla, tıpkı bir çocuğun tüm gün neler yaptığını birilerine heyecanla anlattığı gibi anlatmaya başladım ait olduğum milletimin şanlı tarihini.

O muhteşem tarihimizi ve akıllarıyla insanları büyüleyen ecdatlarımı anlatırken göğsüm hep kabardı.

Fakat tarihteki düşman eline kalmamız ve hala devam eden musibetleri anlatırken kalbime hep bir hançer saplandı.

Böylece yıllar geçti, geçiyor..

Hep mazideki güzel anları hatırlayarak,yüreğimin en derinlerine dokunan Uygur müziklerinin eşliğinde ve kirpiklerim nemlenerek geçiyor..

Özlem!

Hakikaten tarifi edilemeyen bir duyguymuş.

İnsan özleyince harbiden canı yanarmış meğer, içi sızlarmış. Dayanamayacakmış gibi hatta kalbi yerinden oynayacakmış gibi hissedermiş..

Daha önce hiç tatmadığı bir acıyı tadarmış insan.

Hasret kaldım!

Sihirli Vatanımın heybetini kaybetmiş dağlarına;

Rengini kaybetmiş çiçeklerine;

Özgürlüğünü kaybetmiş kuşlarına;

Kana boyanmış sularına hasret kaldım!

Parlayamayan yıldızlarına;

Karanlığa bürünmüş ayına;

Batmaya sevdalı güneşine;

Çukurlu yollarına hasret kaldım!

Ben doğduğumdan beri baktığım o samimi yüzlere, korku ve endişe dolu gözlere hasret kaldım!

Ben dünyanın en yufka yüreğine sahip olan o güzel insanlarıma, ait olduğum kocaman ve sıcacık Vatanımın kucağına hasret kaldım!

Bu hasret kalbimi yakıp kavuruyor. Ve ben bir gün kül olup hasretlerime kavuşmadan bu acımasız dünyadan göçüp giderim diye korkuyorum…

   

Hak ile batılın, hakikat ile yalanın karıştığı şu kalabalık dünyada, insan suratı taşıyan lakin insan kalbi taşımayanlara, hasretinden kıvrandığım, bir türlü kavuşamadığım Vatanımın neler çektiğini ne kadar da anlatsam boş bakıyorlar, sesimi duymuyorlar..

Oradaki insanların maruz kaldığı zulmü görüp de bir defa bile başını çevirip sormuyorlar.

Sanki bu dünya misafirlerinin çoğu sağır olmuş da tarihi beraber inşa ettiği kardeşlerinin

feryadını duymuyorlar..

Sanki kalpleri ve vicdanları alınmış ruhundan, içindeki merhamet duyguları görünmüyor.

Daha da kötüsü zalimlerin yaptığını görmelerine rağmen yapılan zulme destek veriyorlar.

İnanamıyorum ama ne yazık ki öyle!       

Daha nelere şahit olacak bu gözler? Daha neler yazılacak tarih sayfalarına? Düşünmek

İstemiyorum zira gidişata baktığımda gelecekte hiç iç açıcı şeyler göremiyorum.

Adalet!

Kulağa ne kadar da kutsal gelen bir kelimedir. En azından benim için öyle.

Peki, Adalet ne zaman bu çaresiz insanlara da tecelli edecek?

Adaletli olma sıfatı ne zaman insanların kalbine yerleşecek?

Acaba Adalet gibi bu kıymetli lütuf hep güçlülerin elinde ezilecek mi?

Basit bir oyuncak gibi sürünecek mi?

Hayır! İzin vermeyeceğim! Asla boyun eğmeyeceğim! Şayet umudumu yitirdiğim gün Adaletin er yada geç tecelli edeceğine olan inancımı yitirdiğim gün olur.

Haberler duyuyorum beni mahveden, yıkan. Birileri gerçekliğini ispat edip beni inandırmak için deliller gösteriyor, içimi parçalayacak kadar üzüntülerini paylaşıyor ve ben onun hakkını savunmaya kalkarken birden yine bazıları bütün bunların tamamen oyundan ibaret olduğunu söylüyorlar..

Peki, gördüğüm ve vicdanımı sızlatan gerçekleri nereye koymalıyım?

Beynim ve kalbim savaş yapıyorlar artık. Ne kadar zor bir çağdayız. 

Her şey menfaat her şey dünya olmuş…

Arıyorum, hep arıyorum…

Ne mi?

Samimiyeti, hakkı savuna bilen mert insanları, bir doğruyu ucunda ölüm de olsa söylemekten çekinmeyen cesur yürekleri arıyorum!

     

Adalet için kararan gözler, Sıratı müstakim yolundan sapmayan yolcular arıyorum! Kısacası,

İnsan arıyorum! Bu kadar mı zor?

Kalemim durur, dilim susar, kalbim bekler hep bekler..

Fakat vicdan hanemde hep fırtınalar kopar..

Ben isem umarım o fırtınalar içinde boğulmamak için kendimi adalet bahçesinde bulurum…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.